parıltılı iz bırakanlar
Sağlığınızı ne kadar önemsiyorsunuz?

Günümüzde nerede yaşarsak yaşayalım yüzde yüz sağlıklı beslenme şansımız ne yazık ki olmuyor. Artan nüfusla birlikte yiyecek içecek ihtiyacı ve tüketimi artıyor, kaynaklar da zaman da azalıyor. Özellikle şehirlerde yaşayan ve çalışan nüfusun artmasıyla hazır gıdalara yönelim ve ihtiyaç hızla büyüyor, kaliteli gıda tüketmekten çok en çabuk hazırlanan gıdalara yöneliyoruz.
Pek çok üründe taklit ve tağşiş uygulanıyor. Mevsiminde yemediğimiz sebze meyveler gıda pazarında yer alıyor almasına, ama içlerinde barındırdıkları kimyasallar sağlığımızı büyük ölçüde tehdit ediyor.
Özellikle kışın yediğimiz domates, salatalık, patlıcan gibi ilkbahar/yaz ürünleri yetiştirilirken maruz kaldıkları kimyasal ilaçlar nedeniyle insan sağlığı açısından büyük tehlike teşkil ediyor.

Gıda tüketimi, sağlığımızı etkileyen faktörlerin başında geliyor. Gıdalarda bulunan kimyasal gübre, pestisit (zirai ilaç) ve bitkilerin daha çabuk büyümesini sağlayan hormonlar nedeniyle kanserden kalp rahatsızlıklarına
kadar pek çok hastalığa yakalanma riskimiz artıyor.
Pazar ve marketlere oradan da sofralarımıza taşınan gıdalar ne yazık ki tam anlamıyla denetlenemiyor.
Günümüzde yaygınlaşan organik tarım ise
bu konuda bizlere önemli
bir alternatif sunuyor.
Organik tarım; doğal kaynaklara zarar vermeden sağlıklı tarımsal ürünler üretilmesini sağlayan bir tarım sistemi olarak tanımlanıyor. Bu nedenle ürünün yetiştirilmesinden tüketiciye ulaşmasına kadar olan hiçbir aşamada, kimyasal gübre, pestisit, hormon ve gıda katkı maddeleri kullanılmıyor. Organik üretim yapılacak tarım arazilerinin de belirli kriterleri sağlaması gerekiyor. Arazinin; işlek anayollardan, ağır sanayi tesislerinden, maden işletmelerinden, kentsel atıkların bırakıldığı alanlardan ve kirletici atık içeren su kaynaklarından etkilenmeyecek mesafede olması gerekiyor. Bu mesafeler, organik tarım sertifikası veren denetleyici kuruluşlar tarafından belirleniyor.
Çocukluğunuzun tatlarını özlüyor musunuz?
Organik tarımın daha çok tüketiciye ulaşması noktasında ekolojik pazarlar büyük önem taşıyor. Organik tarımın yaygınlaşmasıyla birlikte pek çok şehirde kurulan ekolojik pazarlar, sağlıklı ve güvenilir ürünler sunuyor. Pek çok kentte yaygınlaşan bu pazarlar sayesinde organik ürün tüketiminin arttırılması hedefleniyor. Eskişehir halkı ise 2010 yılında Tepebaşı Belediyesi Ekolojik Pazarı’nın kurulmasıyla organik ürünlere artık daha kolay ulaşabiliyor. Kimi çocukluğunda yediği portakalın kokusuna hasret, düşüyor Ekolojik Pazar yollarına; kimiyse sağlığının öneminin farkında… Bahçeyle, toprakla ilgilenmenin verdiği dinçlik ve güler yüzle karşılıyor sizi üreticiler tezgâhları başında. Kimisi emekli öğretmen, kimisi doktor, kimisi öğrenci bu insanların; orada bir aile gibi olduklarını söylüyorlar.
Denetimi ve sayımı yapılan organik ürünler, her pazar alıcısına sunuluyor. Ekolojik Pazar denetim ekibinden Büşra Bıkmazoğlu, pazara gelen kişilerde mevsiminde olmayan ürünlerin organik olmayacağı yönünde yanlış bir bilinç olduğundan bahsediyor. Oysa kimyasal madde kullanılmadan sera ortamında yetişen sebze ve meyveler de organik olabiliyor. Pazarda tezgâhı bulunan satıcılardan Metin Işıkçı ise, insanların çocukluklarındaki tatları özledikleri için Ekolojik Pazar’a geldiklerini vurguluyor.
“Tüketici bilincinin artması çok önemli”
Organik tarımın Avrupa’daki durumuna bakıldığında, 1910’larda uygulanmaya başlandığı, 1930’larda ise kontrollü üretimin yaygınlaştığı görülüyor. 1972 yılında Almanya’da kurulan Uluslararası Ekolojik Tarım Hareketleri Federasyonunun (IFAOM) kurulmasıyla organik tarım daha sistemli bir hale geliyor. IFAOM, tüm dünyadaki organik tarım hareketlerini bir çatı altında toplamayı ve hareketin gelişimini sağlıklı bir şekilde yönlendirmeyi hedefliyor. Avrupa ülkelerinde organik tarım faaliyetleri her yıl yaklaşık yüzde 20-30’luk büyüme gösteriyor.
Türkiye’de ise 1984’te kuru üzüm ve kuru incir ihracatı ile başlayan organik tarım, gün geçtikçe yaygınlaşıyor. Halen yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazi üzerinde 12.275 kadar üretici, 168.306 ton organik üretim yapıyor. Organik tarım sektörünün ithalat yoluyla ekonomiye katkısının ise yıllık 150 milyon dolar civarında olduğu tahmin ediliyor. 1992 yılında kurulan Ekolojik Tarım Organizasyonları Derneği (ETO) başta olmak üzere pek çok kuruluş, organik tarım ve ürün denetimi ile ilgili görevler üstleniyor.
Organik tarım yapma yetkisi, belirli koşulların sağlanması üzerine sertifikasyon kuruşlarından alınan sertifika karşılığında elde ediliyor.
Yılda en az bir kez gerçekleştirilen kontrollerle, üreticiler ve ürünler denetleniyor. ISO-17025 (Uluslararası Standardizasyon Organizasyonu) standartlarına göre akredite edilmiş laboratuvarlarda gerçekleştirilen ürün analizleri, sertifikasyon birimi tarafından düzenli olarak değerlendiriliyor.
Organik tarım, “Bitkisel ve Hayvansal Tarım Ürünlerinin Ekolojik Metotlarla Üretilmesine İlişkin Yönetmelik" kapsamında kanuni hükümlere tabi bulunuyor. 18 Aralık 1994 tarihinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından yürürlüğe sokulan kanun kapsamında, organik tarımın AB normlarına uygun olarak yapılması sağlanıyor. Bunun dışında, organik olmayan bir ürünü organikmiş gibi satma durumunda satıcıya 13 bin lira para cezası uygulanıyor. Organik tarımı teşvik etmek için ise devlet, dekar başına ilave destek ödemesi yapıyor.
Ancak organik tarımla ilgili destek verilmesine rağmen organik ürün tüketiminde Türkiye birçok Avrupa ülkesinin gerisinde kalıyor.
Yıllık kişi başına düşen organik ürün tüketimi Almanya ve İsviçre'de 150, İtalya'da ise 120 euro olmasına rağmen Türkiye'de bu rakam 1 euronun altında kalıyor. 1990'ların başında dünyada ilk beşte yer alan Türkiye, bugün 400 milyon dolarlık yıllık ihracatıyla 42. sıraya düşmüş bulunuyor.
Eskişehir Tarım İl Müdürlüğü Organik Tarım Birimi Şubesinde çalışan Ziraat Mühendisi Muazzez Günay Günay, konuyla ilgili şunları söyledi: “Organik ürünlerin tüketilmesi açısından tüketici bilincinin artması çok önemli. Mesela Avrupa ülkelerinde bebek mamalarının içerisindeki girdilerin tamamı organik olmak zorunda. Bizde böyle bir şey maalesef yok. Ürünlerin fiyatının pahalı olması da buradaki en büyük etken. Denetleme noktasında da tüketiciler bilinçlenmeli. Ürünü alırken bakanlığımızın denetim mekanizmasını da tüketiciler harekete geçirebilir. Bir şikâyet hattımız var: ALO 174.
Buraya yaşadıkları sıkıntıları aktarabilirler.”
Anadolu Haber gazetesi, sayı: 708
http://www.ahaber.anadolu.edu.tr/?year=2014
![]() | ![]() | ![]() | ![]() |
---|---|---|---|
![]() | ![]() | ![]() | ![]() |
![]() | ![]() | ![]() | ![]() |
![]() |