parıltılı iz bırakanlar
2 vagonlu trenin yolu



Eskişehir'den Kütahya'ya gitmek isteyenleri sadece birkaç vagondan oluşan küçük trenler konuk ediyor. "Raybüs" diyorlar. Benim yolcusu olduğum raybüsün yalnızca iki vagonu var. 6, 7 vagonlu Mavi trenden sonra raybüs pek şirin geliyor insana. Yolculuk yaklaşık 1 buçuk saat sürüyor.
Merdiven kenarlarında sarı sütundan duvarları olan bir üst geçitte kurulmuş "Geçit Cafe"ye oturuyorum trenden inip biraz yürümek suretiyle kendisini keşfedince. Ahşap kokusu, Melahat isimli halaların küçük semtlerdeki eski evlerini andırıyor. Küçük bir kulübe gibi. Geçidin diğer tarafı Kütahya'nın "Sevgi Yolu". Bankların karşılıklı yerleştiği, arabaların giremediği, ellerinde bastonlarıyla yaşlı nüfusun huysuz ve tatlı gezinip durduğu, kimi zamansa amacına telaşla ulaşmaya çalışanların koşuşturduğu bir yol.
Türkiye'de ilk olma özelliği taşıyor yayalar kullanmadığı için kafeye dönüştürülen bu geçit. Kafe camlarının kenarlarını boş nargile dekorları süslüyor, mesela mavi. Mavi camdan geçen gün ışığı, hafif gölge oyunlarıyla pencere kirişine süzülüyor, mesela yeşil. Mavi ve yeşil, sadece nargile gövdelerinde değil, şehirdeki pek çok yerde beliriyor. Çinisiyle ünlü Kütahya'da pek çok çini ve seramik atölyesi görmek mümkün. Turkuaz ve mavi renklerini kullanıyorlar duvarlarında. Bazense buğday rengi...
Geçit Cafe'de, Kütahya'yı tanımaya nereden başlayacağımı düşünürken bir nar suyu söylüyorum. Bir de tost. Bazı gözler gazetelerde, bazı gözler televizyonda açık müzik kanalında gezinirken nar suyumu getiriyorlar. Sevgi Yolu'nun sonunda müzeler var diyorlar ve Kütahya Kalesi.
Zaman hızla ilerliyor. Artık zaman çok az. Babası ünlü bir çini ustası olan Nida Olçar'ı arıyorum. Kütahya halkı babası Sıtkı Olçar'ı da onu da çok seviyor. Onca işinin arasında zaman ayırıyor, atölyesine gidiyorum. Sorularımı yanıtlıyor. Çok çekiniyorum bir yenisini sormaya, alt tarafı bir ödev ne de olsa. Hakikaten çok işi var. Ya 4 ya 5 yaşındaki oğlu Sıtkı'nın fotoğrafı, masasının arkasındaki duvarda.
“Çininin Picasso’su” olarak bilinen Sıtkı Usta’nın 40 yıllık atölyesi, Kütahya’nın tek odun fırını olma özelliğiyle biliniyor. Nida Olçar, bu tarihi mirası yaşatmak ve babasını genç kuşağa yeterince tanıtabilmek için büyük bir mücadele veriyor. Düşüncelerini hayata geçirmek, insanı hep bir sınava tâbi tutuyor. Bazen pes etmek gibi kolay, bazense o zorlu yolu izlemek kadar yorucu oluyor alınan kararlar. Nida Olçar, çini ve seramik ustası babasının yanında 6 yaşından beri çalışıyor. Babası hayata veda edince bütün işler ona kalıyor ve onca yorgunluğa rağmen yüzü gülüyor. İkram ettiği kahveyi şekersiz içiyorum. Engelli çocukların kendisi için hazırladığı plaketle birkaç fotoğrafını çekiyorum. Ve gara geri dönüyorum.
Düşünmek için hoş bir yer burası. Yoldan geçen kamyonlar çok hızlı. Trende tanıştığım kız, bir arkadaşını kaybetmiş yoldan geçen kamyonların ağır tekerlekleri altında; adı Aslı. Her gün Eskişehir'den Kütahya'daki okuluna gidiyor. Yollar yoruyor.
Aslı yorgun
ve her gün trende uyuyor.