parıltılı iz bırakanlar
Kaderi sürgünlerle dolu bir millet: Kırım

Kırım halkı, talihsiz bir topluluk olarak tanımlanıyor. Bunun nedeni tarih boyunca, sürekli bir sürgüne maruz kalmaları. Göçler, 1783 yılındaki Rus işgalinden 1920’lere kadar devam ediyor. En yoğun göç alan ülkelerin başında Romanya, Bulgaristan, Özbekistan ve Türkiye geliyor. Ülkemizdeyse Eskişehir, Tatarların en çok yaşadığı il olma özelliği taşıyor.
Anavatanları Kırım olan Kırım Tatarları -diğer bir deyişle Kırım Türkleri- tarih boyunca oradan oraya sürükleniyor. Türk kültürüyle pek çok ortak özelliğe sahip olan Tatarların büyük çoğunluğuna Eskişehir ev sahipliği yapıyor.


Rusların Kırım’ı elde etme düşüncesi Osmanlı Dönemi’ne dayanıyor. Kırım, tarihte Osmanlı Devleti ve Rusya arasında hedef ülke olma özelliğini taşıyor. 4 Ekim 1835’ten 30 Mart 1856 tarihine kadar süren Kırım Savaşı sonunda Ruslar mağlup oluyor olmasına, ancak yakın geçmişte pek çok Kırımlı, vatanlarını terk etmek zorunda bırakılıyor. En büyük kitlesel göç ise bu savaşın ardından gerçekleşiyor.
Rusların Kırım’ı yeniden işgal etmesi üzerine Kırım, Ukrayna ve Rusya arasında bir mesele hâline dönüşüyor. 2014 yılında Ukrayna’dan bağımsızlık ilan eden ülkenin, Kırım Tatarlarının boykotuna rağmen gerçekleştirilen referandumda Rusya’ya bağlanması kararlaştırılıyor. Günümüzdeyse topraklarından ve kültürlerinden kopmama mücadelesi veren Kırım Türkleri, pek çok etkinlik ve toplantıda bir araya geliyor.
Eskişehir Kırım Türkleri Kültür Yardımlaşma ve Spor Kulübü Derneği Başkanı A. Evren Olcay, 1972 yılından bu yana hizmet veren derneğin amacını şu cümlelerle ifade ediyor: “Kırım Türklerinin geleneklerinin sürdürülmesi için çeşitli faaliyetlerde bulunuyoruz. Bu faaliyetler içerisinde folklor, kadın kolları faaliyetleri, el işi kursları, her sene bahar bayramı olarak kutlanan tepreş şenlikleri, çeşitli kültürel etkinlikler, konferanslar, sempozyumlar, çalıştaylar yer alıyor. Yılda 3 kez çıkardığımız “Kırım Postası” dergimiz var. Müziklerimizin, türkülerimizin kaybolmasına engel olmak amacıyla yakın zamanda bir CD çıkardık. Kültürel ögelerimizi korumak için çalışmalarımız sürüyor.”
Tatar dilinin yaşatılması adına çeşitli projeler sürerken yayın organları ve basın da büyük uğraş veriyor. Tarihin Kırım Tatarlarının ağzında, oradan oraya sürüklediği bu dil, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Ancak Türkiye’deki Tatarların sürekli iletişim hâlinde olması, bu durumun gidişatını değiştiriyor.
Kırım’da "insanca" yaşamak istiyorlar
İşgalin ardından Kırım Tatarlarının Ukrayna, Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Litvanya, Özbekistan, Kazakistan, Çin ve Polonya gibi ülkelere göç yolculuğu başlıyor.
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Seydişehir Şube Başkanı Mustafa Sarıkamış yaşananlara isyanını “Rusya Kırım’a yeniden girdi. Kırım’da gençlerimiz kaçırılarak öldürülüyor. Kırım Tatar Milli Meclis Başkanımız, liderimiz Mustafa Abdulcemil Kırımoğlu vatanımız Kırım’dan sürüldü. Kırım Tatar Milli Meclisinin Kırım’daki yöneticileri ve halkımız sudan nedenlerle tutuklanıyor. Camilerimiz, milli mekteplerimiz, başta Art Televizyonu olmak üzere bütün yayın organlarımız kapatılıyor ve kapatılmak üzere. Biz Kırım’da insanca yaşamak isteyen Kırım Tatar Halkının İnsan Hakkı elinden alınıyor” cümleleriyle dile getiriyor.
Evren Olcay: Dille ilgili çalışmalarımız var
Kırım Tatarcasının, UNESCO tarafından 100 yıllık bir süreçte kaybolacak diller listesine alındığını belirten Başkan Evren Olcay, dille ilgili çalışmaların da hız kazandığını kaydediyor. “Dilimizin yok olmasına engel olmak amacıyla sivil toplum kuruluşu olarak bir proje geliştirdik. Proje kapsamında Anadolu ve Osmangazi üniversitelerinde Kırım Tatarcasının seçmeli ders olarak okutulmasıyla ilgili çeşitli girişimlerimiz var.” diye konuşan Olcay, Kırım’da geçerli olan Kiril alfabesi üzerinde durulacağına da değiniyor. Olcay, Kiril alfabesinin neden öğrenilmesi gerektiğini şu cümlelerle açıklıyor:
“Biz Kiril alfabesinin de burada öğrenilmesi taraftarıyız, çünkü Kırım ile iletişim kurmada zorlanıyoruz; sosyal medyada ya da yazılı basında yer alan yayınlarda Kiril alfabesi kullanılıyor. Biz Tatarca okumayı ve konuşmayı bildiğimiz hâlde Kiril alfabesi ile yazıldığı için orada ne anlatılmak istendiğini anlayamıyoruz. Kiril alfabesinde belli bir yol katetmeyi planlıyoruz.”
Kırım Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Seydişehir Şubesi ise yayımladıkları “Kırım’ın Sesi” gazetesiyle dilin korunmasına katkı sağlıyor. Dernek Başkanı Mustafa Sarıkamış çalışmalarından bahsederken “Türkiyede ve Kırım’da yaşayan Kırım Tatarları dillerini yok etmek üzereler. Biz dilimizi yaşatmak için Kırım Tatar dilinde gazete çıkarmaya karar verdik ve Kırım’ın Sesi gazetesini hayata geçirdik. Gazetemizde bütün yazılar Kırım Tatar diliyle yazılıyor. Gazetemiz 2’nci sayısında internet üzerinden abonelik sistemi ile 5 bin kişiye ulaştı.” diyor.


Tatarlarda akraba evliliği yok
Çiftçiliği Polatlı, Konya, Eskişehir gibi illerde en üst seviyede yapan topluluğun Kırım Tatarları olduğunu dile getiren Evren Olcay, bu topluluğun demokratik bir yapıya sahip olduğuna da dikkat çekiyor. “Kırım Tatarlarının bu demokratik özelliği, Eskişehir’in siyasal yapısına da yansıyor. Çünkü şehir nüfusunun yüzde 25’ini oluşturuyor.” diyen Olcay, Tatarlarda ırkı bozduğu için akraba evliliğinin olmadığını, Kırım Tatarlarının sosyal olarak da sağlıklı ve uzun yaşadığını söylüyor. Kırım Türkleri Eskişehir’i çok sevdiklerini dile getiriyor. Şehirde, yaşamın huzurlu ve rahat olduğunu söylüyorlar. Tatar nüfusu Eskişehir’den sonra Bilecik, Kütahya, Ankara, Konya, Bursa, Manisa, Mersin, İstanbul, Trabzon ve Ordu’da yoğunlaşıyor. Eskişehir’in köylerinde çiftçilikle geçimini sağlayan Tatarlar, şehrin merkezinde de ağırlıklı olarak Kırım Caddesi ve civarında yaşıyor.

Kırım Tatarları Anadolu’ya ne kattı?
“Anadolu’ya göçen Kırım Tatarları, buraya bir şekilde uyum sağlamışlar. Aynı zamanda kendi kültürlerini de kaybetmemek için çaba sarf etmişler.” şeklinde konuşan Evren Olcay “Kırım Tatarları Osmanlı’nın biraz daha dışında yaşayan, ama Osmanlı’nın bünyesinde olan bir ırk. Yani Kırım Hanlığı biraz daha Avrupai, medeniyete biraz daha yakın olduğu için buraya belli bir medeniyet ölçüsünde gelmişler. Tabii buraya getirdikleri alışkanlıklar da var.” diyor.
Olcay, evlerin içinde ve dışında tuvaletin olması alışkanlığının Kırım Tatarlarından geldiği bilgisini verirken bunu şöyle açıklıyor: “Çiftçilikle, tarımla uğraşan bir millet olduğumuz için bu alışkanlık gelişmiş. Çiftçi tarladan geldiğinde üstü başı pisken evin içine girmemek için bahçedeki tuvaleti kullanıyor. Makineli, teknik ziraatı Türkiye’ye ilk getiren de Kırım Tatarlarıdır. Yanlarında tarım aletleriyle birlikte göçüp gelmişler.”
Çiğ değil çibörek, hatta “şırbörek”

Kırım Caddesi üzerinde bir internet kafe işleten Necati Tümlü de Eskişehir doğumlu Kırım Tatarlarından biri. Dedesi Kırımlı olan 71 yaşındaki Necati Tümlü, Eskişehir’de pek çok iş yaptığını belirtiyor. Asıl mesleği fotoğraf makinesi tamir etmek olan Tümlü, taksi şoförlüğü ve fabrika işçiliğinin ardından bilgisayar bakımı ve tamirine yöneliyor. “Kırım Şarkı Sözleri, Şınlar, Takmak Mane ve Şiirleri” adlı kitapta, Türkçe karşılığı mani olan şınların temininde yardımcı olmasıyla adı geçiyor Necati Tümlü’nün.


Tümlü, Tatar mutfağından bildiğimiz lezzetleri “Çibörek, kavurma börek, lakşa, kaşık börek, ögüz börek ve köbete” diye sıralıyor. Tatarların geleneksel yemeklerinden Eskişehir’le en çok bütünleşeniyse çibörek. Kıpçak lehçesinde ‘lezzetli’ anlamına gelen ‘çi’ kelimesinin yer aldığı bu tadın hikâyesini Tümlü “Şibörek, Çiybörek, Çibörek… Dilinin nasıl kolayına gelirse öyle söyleniyor. Ama doğrusu ‘şırbörek’.” diyerek anlatmaya başlıyor. Kazanda kızan yağın içine böreklerin atılmasıyla çıkan “şır” sesinden ismini alan böreği ve yapımını anlatan İsmail Otar’ın şiirinden alıntı yapıyor Necati Tümlü:
“Aşkanada azırla (Mutfakta hazırla),
Endi mayman kamırnı (Şimdi yağla hamuru),
Şır degende (Şır dediğinde),
Mına piştı şırbörek (İşte pişti şırbörek).”
Anadolu mutfağı, Tatar kültüründen oldukça fazla etkileniyor. Eskişehir yerlilerinin büyük kısmı, aile büyükleri Kırım’dan göçen insanlar. Bu da Anadolu’nun, bir kültür harmanıyla kucaklandığını gösteriyor. Tatar mutfağının diğer üyeleriyse; sorpa, cantık, kıyık ve tavalokum. Bunlar genel olarak mantı ve börek şeklinde yapılıyor. Pek çok yemek isminin de birbirine benzediği iki dille ilgili “Türkçe, Tatarcaya göre daha kibar bir dil. Türkiye ve göç edilen diğer ülkelerde Latin alfabesi kullanılırken, Kırım ve çevresinde Kiril alfabesi kullanılıyor. Pek çok sözcük ve yazılışı Türkçedekilere benziyor. Ama Tatarca biraz daha kaba duyuluyor.” diyerek bilgi veriyor Tümlü.
Nigar Özçilingir yıllarını göçle şekillendiren ailelerden birinin kızı olarak Eskişehir’de dünyaya ‘Merhaba’ diyor. Babası Aziz Malkoç, ailesiyle önce Kırım’dan Romanya’ya göç ediyor. Daha sonra hayat Samsun’a sürüklüyor Malkoçları. Nigar Özçilingir 80’lerine merdiven dayamış, hayatını yatağa mahkûm sürdürüyor. Özçilingir “Babam çok kibar bir adamdı. Türkçe konuşmaya özen gösterirdi, ama bize kendi dilimizi de öğretti.” diyor. Dedesinin Türkiye’de bir cami yaptırdığını da ifadelerine ekliyor Özçilingir. Kırım Türkleri vatanlarından ne kadar uzak olsalar da Nigar Özçilingir’in dediği gibi “Türkiye’de rahat bir yaşam sürdüklerini” ifade ediyor. Çünkü Kırım, Rus işgâliyle yeniden karşı karşıya.